Şişmanlık bazılarına göre hastalık, bazılarına göre ise değil. Ama tedavisi var? Tedavisi olan her şey bir hastalık mı acaba? Şişmanlığın en azından hastalıklara yol açtığı kesin bir gerçek.
Ben mesela ne zaman doktora gitsem, ki kulak burun boğaz doktoru bile olsa, mutlaka kilo vermem gerektiğini söylerler. Yahu gözüm bozuksa şimdi bunun kiloyla ne alakası var? Onlara göre var işte. Çünkü kilo öyle bir şey ki, insanın tüm hayatını etkiliyor. Yaşam biçimini etkiliyor. Düşünme şeklini bile etkiliyor. Haklılar da.
Mesela insan normal bir kilodayken, en azından daha sosyal olabiliyor. Zamanla kiloların da verdiği ağırlıkla, daha yavaş ya da zor hareket etmeye başlıyor. Böyle olunca ne oluyor? Evden çıkası gelmiyor. Arkadaşlarla gezmeye gitmek yerine, televizyon karşısında pizza yemeyi tercih ediyor. Ve zamanla, yaşam biçimi haline geliyor.
Bana göre şişmanlık, genetik etkiyi bir kenara koyarsak, psikolojik bir hastalık. Ki genetik eğilimler konusunda da pek çok araştırma var. Yani kendimizi illa genlerimize bırakmamız gerekmediğini düşünen bilimadamları var. Hatta %50’den daha az etkisi olduğunu söyleyenler bile var. Yani ailemizde herkes 90 kilo üstündeyse, biz 50 kilo olabiliriz. Peki ama bunun için psikolojik olarak gerçekten direnmemiz gerekmez mi?
Yani bebekliğimizden beri evin içinde muhteşem kalorili sofralarda büyümüşüz. O sofralar bizim için ailenin, birliğin, mutluluğun, huzurun ve daha pek çok güzel duygunun temel anlamı haline gelmiş ve çok uzun yıllar boyunca da bu fikir bizde hepten oturmuş. Diyelim ki genler beni etkilemiyor. E bu psikolojik duruma nasıl direneceğim? İşte bu yüzden bana göre yeme bozuklukları çok büyük oranda psikolojik bozukluklar. Aynı şey iştahsızlık için de geçerli. Ailede düzenli yemek yenilmediğini düşünün. yukardaki örneğin tam tersi işte.
Yani işimiz zor şekerim. Şu dünyaya direnmeye gelmişiz vallayi..
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.